Sultan Fatih’in arkadaşı Drakula
Ümit Yenişehirli
Tarihin kimi cilveleri, değme çarpıcı senaryolardan bile daha şaşırtıcı gerçeklerle yüklü olabiliyor.
İstanbul’u fethederek Peygamber Efendimizin (sav) müjdesine mazhar olan, dünyevî ölçekte de bir çağı açıp bir çağı kapatan Fatih Sultan Mehmet ile tarihin kaydettiği sayılı zalimlerden biri sayılan Romen despotu Vlad Drakul’un (Drakula) çocukluk arkadaşı olmaları, tarihin böylesi garip cilvelerinden.
EDİRNE SARAYI’NDA YETİŞEN DRAKUL
Sultan Çelebi Mehmet ve II. Murat’ın 1400’lü yıllardaki Balkan seferleri sonucunda, bu bölge hızla Osmanlı hâkimiyetine girmekteydi. O dönemde Romenlerin başında II. Vlad Drakul vardı. Akınlardan bunalan Drakul, Osmanlı’nın başkenti Edirne’ye vergileri göndermek şartıyla iç işlerinde serbest olma hakkı elde etmişti.
Drakul ayrıca, Osmanlılara bağlılığını en ileri seviyede gösterebilmek için 1444 yılında iki çocuğunu, III. Vlad ile Radu’yu Edirne’deki saraya rehin bırakacaktı.
DRAKUL, MOLLA GÜRANİ’DEN KUR’AN DERSLERİ ALMIŞTI
Onlu yaşlarının başlarındaki Drakul ve Radu, sarayda büyük bir ihtimamla yetiştirilmekteydi. Büyük âlim Molla Gürani, kardeşlere Türkçe, Latince Kur’an hükümlerinin işleyişinin yanı sıra Aristo mantığı ve matematik dersleri vermişti. İki kardeş ayrıca, Osmanlı şehzadelerine uygulanan eğitim modeli uyarınca başka şehirlerde, farklı hocalardan da dersler almışlardı.
Bu çerçevede, Kütahya ve Tokat’a da götürülmüşlerdi.Boğdan Voyvodası II. Vlad Drakul’un çocukları, özellikle Edirne’de eğitim alırken, geleceğin “Fatih”i şehzade Mehmet’le arkadaş da olmuşlardı. Şehzade Mehmet’in hem derslerde hem de oyunlardaki en yakın arkadaşı Drakul’du. Çocuklar, derslerini birlikte çalışırlardı. İki arkadaş at binme ve kılıç kullanmayı da yine beraberce öğrenmişlerdi.
SULTAN MEHMET TAHTA, DRAKULA ROMANYA’YA
Babası voyvodalıktan uzaklaştırılan III. Vlad Drakul ise bir süre istikrarsızlık yaşayıp, ülkesindeki muhaliflerle mücadele etmesinin ardından, nihayet 1456 yılında tahta geçebilmişti. Fatih Sultan Mehmet’e bağlılığını bildiren Drakul, bu bağlılığının ödülünü de hemen almıştı. Fatih, çocukluk arkadaşını Eflak ve Boğdan Voyvodası olarak atayıp, kendisine geniş yetkiler vermişti.
DRAKUL DRAKULALIĞINI YAPMAYA BAŞLIYOR
Ne var ki, Osmanlı’ya bağlı bir voyvoda olarak büyük imkânlara kavuşan III. Vlad Drakul, kısa bir süre içerisinde tutumunu değiştirecekti. Drakul, etrafını saran Romen ileri gelenlerinin de telkinleriyle Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık hayalleri kurmaya başlamıştı.
Tutarsız yönetim şekli de giderek ortaya çıkan III. Vlad, bir yandan da tam bir despot olmuştu. Başta, bölgedeki Müslüman Türkler olmak üzere idaresi altındaki binlerce insana kelimenin en ileri anlamıyla zulmetmeye başlamıştı. Bu arada, Drakul olan soyadını, eski Romencede “şeytanın oğlu” anlamına gelen “Drakula”ya çevirmişti. – Bu arada, günümüzde Romenler, muhtemelen kötü çağrışımlarından dolayı Drakula yerine “Vlad Tepeş” adını daha çok kullanmakta –
Drakula’nın psikopatik tonlar taşıyan akıl almaz işkence ve öldürme yöntemleri arasında şunlar vardı: “Suç uydurarak yüzlerce kazık hazırlatıp kurbanları kazıklara oturtma / Bağlattığı kurbanların kafasına bizzat çivi çakma, çaktırma / Topladığı dilencileri yemeğe davet edip ardından kapıları üzerine kapatarak salonu ateşe verme / Kazığa oturtulmuş kurbanları çıra gibi yakma/ Kazığa oturttuğu insanlar can çekişirken karşılarında sofra kurdurup kendine ziyafet çekme / – Kimi iddialara göre -Kurbanlarının kanını içme”
FATİH’İN ELÇİLERİNİ DE KAZIĞA OTURTTU
Böylece giderek azılı bir zalime dönüşen, artık “Kazıklı Voyvoda” diye de anılan ve doğal olarak vefa, hatır gözetme gibi insanî hasletlerden uzaklaşan Drakula, çocukluk arkadaşı Fatih Sultan Mehmet’in yönetim gücüne karşı da her türlü olumsuz davranışı sergilemeye başlamıştı. Drakula’nın yaptıkları kendisine aktarılan Sultan Fatih, her şeye rağmen arkadaşının bunları yapmış olabileceğine inanmak istemiyordu. Padişah, durumu yerinde görmeleri için bir heyeti Boğdan’a göndermişti. Ancak Drakula, Osmanlı elçilerini, daha görüşmeye girer girmez öldürtmüş, sonra da kazığa oturtmuştu.
Fatih Sultan Mehmet bu son olay üzerine çok öfkelenmiş ve 1462 yılında Balkan seferine çıkmıştı. Fatih ilerlerken, geçtiği güzergâhta kazığa çakılmış çoğunluğu Müslüman olan yaklaşık 20 bin kişinin cansız bedenlerini gördükçe, çocukluk arkadaşının nasıl eli kanlı bir zalim olduğunu bizzat anlayacaktı.
SONUNDA DRAKULA DA KAZIĞA OTURTULDU
Padişah, Drakula’yı kapandığı kalede aylarca muhasara altında tutmuş, (Uzun süren kuşatmadan dolayı psikolojisi bozulan Drakula’nın karısı Elizabeth surlardan atlayarak intihar edecekti) ancak bir süre sonra bir voyvoda için İstanbul’dan bu kadar süre ayrılmanın doğru olmayacağını düşünerek, orduya geri dönme emri vermişti. Sultan Fatih ayrıca, Drakula’nın kardeşi, diğer çocukluk arkadaşı Radu’yu da yeni voyvoda olarak atamıştı.
Drakula ise karısı intihar etmiş, itibarı yok olmuş devrik bir yönetici olarak Macaristan’a kaçmıştı Kaçarken ülkesine kötülük yapmaktan gene geri durmayan Drakula, geçtiği yerlerdeki köyleri, ekinleri yakmış, hayvanları öldürmüş, insanları kazığa oturmuştu. Uzun süre Macaristan’da sürgünde kalan, sonrasında ise ülkesine dönüp iktidarı tekrar ele geçirmeye kalkışan, ara ara bu amacına ulaşan III. Vlad Drakula, nihayet 1476’da çocukluk arkadaşı Sultan Fatih’in emriyle Transilvanya ormanlarında öldürülecekti. Kaderin bir cilvesi olarak, Drakula’nın kesik başı ise bir kazığa geçirilecek, saraya götürülüp önce Fatih Sultan Mehmet’e gösterilecek, sonra da günlerce İstanbul sokaklarında dolaştırılacaktı.
POPÜLER KÜLTÜRÜN EN BİLİNEN FENOMENLERİNDEN BİRİSİ
Tarihin bu fevkalade problemli gerçek karakteri, asırlar sonra bir yazara kurgu bir karakter için ilham verecekti. İrlandalı yazar Bram Stoker, 1897 yılında kaleme aldığı gotik korku romanına Drakula adını koymuştu.
Hipnoza meraklı ve bir okült hermetizm (ezoterik, ruhçu öğretiler) tarikatına üye olan Bram Stoker’ın romanı, Tuna boylarında Osmanlılara karşı savaşan Transilvanyalı Kont Drakula’nın 400 yıl sonra mezardan çıkıp, şatosunda insanların kanlarını emerek öldürmesi etrafında dönen olay örgüsünü anlatmaktaydı.
Yazar, halk hikâyelerindeki “Mezardan çıkıp kurbanlarının kanını emen vampir”le gerçek Drakula’yı birleştirmişti. Onun kazığa oturtma saplantısını romanında tersine çeviren Stoker, “Vampirden kurtulabilmenin yolunun kalbine kazık çakmak olduğunu” yazmıştı.
Bu romandan sonra Drakula, dünya çapında popüler kültürün en çok bilinen fenomenlerinden birisi haline gelecekti. Çok sayıda ülkede Drakula üzerine bir dizi uygulama, sanatsal ve medyatik çıktı, nesne ve hatta inanç oluştu. Roman, defalarca filme çekildi, karakter tiyatro oyunlarına konu oldu.
Meraklıları için Romanya Transilvanya’ya “Drakula Gezileri” düzenlendi, halen de bu geziler sürüyor. Kısacası Drakula ismi etrafındaki “hareketlilik” bugün de tüm hızıyla devam ediyor.